5 Ocak 2013 Cumartesi

Filmsiz olur mu hiç?



Kimse genel kültürüne göre eleştirilmemeli bence. Kimse bilgisine göre yadırganmamalı. Ön yargı yememeli hiçbir insan oğlu. Lâkin bu filmi izlemedim derse karşıma geçip de herhangi bir insan; ciddi anlamda çok ayıplarım. Kitabının kaç bin sattığını tam olarak bilmiyorum. Fakat ayrıntıyla öğrenmek isteyen olayları, kesinlikle kitabını okumalı. Eh, Stephen King kalitesi bu ne de olsa. Hayvan Mezarlığı'nın, Cujo'nun, Öldüren Sis'in o usta, o tecrübeli, o kalem ustası adamı...

Sanal alem deyişiyle Spoiler vermeyeceğim kesinlikle. Hafiften konuyu özetler gibi olayım. Cold Mountain(Soğuk Dağ) hapishanesinin E Bloğu(İdam Koğuşu) birkaç gardiyanın yönetimindedir ve bunların başında da baş kahramanımız Paul Edgecomb vardır. Sinemaya yapılan uyarlamasında bu karakteri Tom Hanks canlandırıyor. E böyle bir senaryoya ve öyküye de, böyle bir oyuncu yakışır. Konuya devam edecek olursam, bu hapishanede her şey yolunda ilerlerken John Coffey adında bir mahkumla karşı karşıya gelirler. Üstelik 'E' bloğundadır fakat karakteri ve görünüşü hayli şaşırtıcıdır. Adeta bir devi andıran bu adam, görünüşüne göre fazlasıyla masumdur. Daha fazla devam etmeyeceğim John Coffey'e. Aksi takdirde beynim engellemeye çalışsa da ellerim bu harika hikayeyi en güzel şekilde anlatabilecek kapasiteyi bulur elbet kendinde.

Bu hapishanede, neredeyse her hafta bir mahkum elektriğe maruz kalarak can veriyor. Ve kitaba(tabii ki filme de) göre Eduard Delacrouix, John Coffey, William Wharton(Vahşi Bill) gibi mahkumlar idamlarını bekliyor. Birkaç ismi unuttum ne yazık ki. Kitapta yahut filmde onlara fazla yer verilmemesi yüzünden olsa gerek. İşte bu bu idam mahkumları idamlarını beklerken, Percy Wetmore(gıcık, adi, budala, ukala bir gardiyan olarak çıkar karşımıza) birçok belaya imza atacak, olağanüstü şeyler olacak ve John Coffey kesinlikle ön plana çıkacaktır. Hem ağlatan, hem güldüren, öğreten, sevindiren, mutlu eden cinsten şeyler. Tabii ki bunların tek sebebi o budala Percy değil...

Olay akışı bakımından, Stephen King'in ellerine sağlık denebilir yalnıza. O nasıl bir ustalık, o nasıl bir maharettir? Eduard Delacroix can verirken, akan gözyaşlarım yanıtlar zannediyorum bunu. Hele idamından önceki sahnede, Paul'un yüzüne masumca bakarak, "Keşke sizinle başka yerlerde karşılaşabilseydik efendim. Sizler çok iyisiniz.(Diğer gardiyanlara da ithaf ederek.)" replik yahut diyaloğu, kalbimi yerinden çıkarılmış gibi hissetmemi sağlar ne yazık ki... Daha fazla spoiler vermek istemiyorum!


Eğer ki aramızda izlemeyenleriniz varsa dostlar, kesinlikle zaman kaybetmemelisiniz. Delacroix'in faresine zarar geldiğindeki yüz ifadesini, Coffey'in kötülükleri arındırma sahnesindeki ağlamalarını, Herry Terwilliger'in yüzündeki ürkmüşlük ve cesaret tezatını, Dean Stanton'un o tatlı ve sempatik bakışlarını tedirginlikle seyredeceksiniz. Ya da kitabını okuyacak olursanız, bu duyguları emin olun tek tek yaşayacaksınız. Tek tavsiyem, kesinlikle filmi izlemeniz; yahut kitabı okumanız yönündedir. Bu başyapıttan, harikulade oyunculuklardan ve harikulade yazarın döktürdüğü satırlardan mahrum kalmayın. "Unutmayın, o zenci dev; biz nerede olursak olalım, bir yerden izliyor olacak..." Umarım size bu yazımla yardımcı olmuşumdur. "Yardım ettim, değil mi efendim?"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder